DİĞER KATEGORİLER

BÖLGE GEÇİM SİYASİLER SEÇİM DERDİNDE

BÖLGE GEÇİM SİYASİLER SEÇİM DERDİNDE- Lütfi AYHAN- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

2023 yılının Mart ayının 14. günüydü. Büyük depremin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmişti. Bu büyük depremde eşini ve iki çocuğunu kaybeden Osman ciğerparelerinin en küçüğü olan Fatıması ile yuvasız bir kuş gibi kalmıştı Kırıkhan’ın harabeye dönmüş caddelerinde.Günlerdir bir divane gibi geziyordu ilçenin sokaklarında: "Meğer her şey yalanmış; yaşamak, mutluluk, ailem, enkaz altında kalan yavrularım Yusuf’um, Zeynep’im vefalı eşim Hatice’m" dedi kendi kendine. Her şeyi yok olmuştu; evi, arabası, gelecek planları, akrabaları, dostları, komşuları, mahallesi sokağı. Bir dakika içinde olup bitmişti her şey. Büyük bir gürültü, tarifi imkânsız bir uğultu, çığlıklar, bağrışlar, nidalar. Hayat, umut, gelecek, hayal... Hepsi de ne kadar zayıf bir zemine kurulmuşlar meğer.
Fecr vaktiydi. Sırtını Amanoslara dayayan, ayaklarını Amik Ovasına uzatan, biraz sonra doğacak güneş ile, gece karanlığının bir yorgan gibi örttüğü perişanlık elbisesinin zahir olmasının sıkıntısı içinde idi Kırıkhan. Bir toprak yığınına dönmüş lüks, çok katlı binalar, dükkânlar, bu dünyanın ne kadar aldatıcı olduğunu haykırıyorlardı anlayan hisli gönüllere. Depremden önce kalabalıktan iğne atsan yere düşmez kaldırımlar, arabalarla sağlı sollu işgal edilmiş caddeler, sokaklar bomboş kalmışlardı. Günlerdir aynı manzara ile karşılaşan Osman, her gün yaptığı gibi yine fecr vakti çadır kentten kalkarak yıkılan ve yok olan evinin sokağına geldi. Kaldırılan enkazdan sonra bomboş bir arsaya dönüşen toprağa derin bir hüzün ve kırgın bir kalple baktı. İçini öyle bir his kapladı ki sanki bu topraktan kaybettiği refikası Hatice, yüreğinin birer parçası olan Yusuf ile Zeynep bir fidan gibi bitivereceklerdi.
Bu evi almak için ne kadar çok uğraşmıştı. Onun için yıllarca para biriktirmiş, ter dökmüş, boğazından, giyeceğinden kısmış, hanımının takılarını satmıştı. Eskiydi ama şirindi, küçüktü ama bereketliydi. Bu büyük afet onun yıllarını alıp götürmüştü. Sadece yıllarını mı, hayır hanımını, çocuklarını, umutlarını, yaşama sevincini, her şeyini. Kaybettikleri divane yapmıştı onu.
"İnsanın ailesi, meğer ne kadar büyük bir nimetmiş. Sığınacağı bir barınak, kapısını çalacağı bir ev, onu karşılayacak bir eş ve hoş geldin baba diye ona sarılan çocuklar, beni hayata bağlayan bunlarmış demek ki" dedi kendi kendine. Ailecek oturup yemek yedikleri sofra, elini yıkayacağı bir lavabo, çevirince suyu akan musluk, kirlenince yıkandıkları banyo, uykuları gelince yattıkları yatak, üşüyünce üzerlerini örttükleri yorgan ne kadar büyük nimetlermiş meğer. Nasılda bunların farkına varamamışlardı yıllarca. Yumuk yumuk elli Zeynep’i, Derin bakışlı Yusuf’u dert ortağı Hatice’si hiç gözünün önünden gitmiyordu. Onu hayata bağlayan tek bir şey kalmıştı bu dünyada; eşi Hatice’nin enkazın altında inlerken, “Evimin direği Osman’ım, yavrumuz Fatıma sana emanet“ dediği kızı Fatıma. Gözünden yaşlar süzülürken günlerdir banyo yapmayan, yaşananları o küçücük yüreğinde bir türlü anlamlandıramayan, poyroza yakalanıp yaprakları savrulan bir nergis gibi perişan olan kızının elinden sıkıca tuttu. Başını kaldırdı gökyüzüne baktı. Yıldızlarla doluydu bu tavan. Sonra gözünü Amanoslara, Toroslara çevirdi. Sitem dolu bakışlarla onları süzerken hemen yakında bulunan bir çadırdan, insanın ruhunu dinlendiren, yüreğini hoş bir hüzünle tedavi eden bir ses, bir sada yükseliyordu: Yardım için gelen Konyalı bu gençler Sabah namazı için hazırlık yaparken Kerim Mansuriden Yusuf 4 ü dinliyorlardı. : (https://www.youtube.com/watch?v=ZjeM9ioP7Kg)
1-Sıkıntı elbette bir gün bitecek.
2-Üzülen elbette bir gün mutlu olacak.
3-Kaybolan ve özlenen elbette bir gün geri dönecek.
4-Bazı rüyalar elbette gerçek olacak.
5-Sabır imtihandır. İmtihan aşktır. Aşk ise Allah'tır.
Anlamını bilmeden dinlediği bu sada ona yukardaki manaları ilham etti. Bu duygular içinde Amanoslar'a Toroslar'a Akdeniz'e ettiği sitemlerden vazgeçti. İçini hoş bir huzur kapladı. Fatıma’sına sarıldı, onu öptü. O ara sabah ezanı okunmaya başladı. Şimdiye kadar binlerce kez duyduğu ve anlamını bilmediği ezan onun yüreğini celbetti. Kendisi gibi bir depremzede olan ve çadırda kalan eski dostu Mustafa Usta camiye giderken onu gördü ve ; Haydi Osman camiye gidelim dedi.
Çadırdaki gençlerle beraber camiye vasıl oldular. Hoca cemaati irşad ediyordu "Değerli müminler bu dünya fani, bu ömür geçici. Bu dünyaya gelen gider, giden gelmez. Bizi yoktan var eden Allah, bize can verdi, evlat verdi, mal verdi. Şimdi onların bir kısmını geri aldı. Bu aldıklarına karşılık bize sonsuz bir nimet olan cenneti verecek. Cennette burada kaybettiğimiz sevdiklerimizle buluşturup onlarla sonsuza kadar yaşatacak. Bu nedenle ümitsiz olmayın, hayata küsmeyin. Nasıl ki batan Güneş tekrar doğar, nasılki güzün toprağa ekilen tohum baharda tekrar dirilirse bizler de, toprağa verdiğimiz sevdiklerimiz de tekrar dirileceğiz kıyamette." Bu ve buna benzer cümleler Osman'ın gönlünde umutlar yeşertti. Namazını kıldıktan sonra Hatice’sine, Yusuf'una Zeynep'ine, dostlarına tekrar kavuşacağı günün umuduyla ayağa kalktı. Fatıma’sının elinde tutup camiden dışarı çıktı: Göğe, toprağa, Amanoslara baktı: "Bismillah" dedi, “Sabır imtihandır. İmtihan aşktır. Aşk ise Allah’tır " diyerek hayat yoluna metin bir şekilde tekrar koyuldu. Yürürken yanından geçtiği çadırın birinde çalmakta olan radyodan şu sesleri duydu: '14 Mayıs'taki seçimde" "Akşener Altılı Masa için" " Erdoğan binaları bir yılda" "Kılıçdaroğlu bu seçim" "M. İnce Aday..."