BİN İŞÇİ BİR BAŞCI- Lütfi AYHAN-Yeni Meram Gazetesi
Herkes şef olmak isterse Kızılderili Kültürü devam edebilir mi? Edemez. Hayatın gerçekliğine baktığımızda Kızılderili de lazım şef de. Tıpkı bu gerçek gibi milletlerin hayatının normal devam edebilmesi için işçi de lazım işveren de, çalışan da lazım kontrol eden de. Öte yandan ekonominin sağlıklı olması için de üretim – tüketim, işçi- işveren, emek- sermaye, zihin gücü - kol gücü, tarım - sanayi, iletişim – ulaşım, eğitim - sağlık, devlet – özel sektör… Dengelerinin iyi planlanması gerekiyor.
Haberlerde okuyor sohbetlerde dinliyoruz ki ülkemizde bilhassa son yıllarda iş arayan kadar işçi arayan da var. Geçenlerde birkaç işveren (sanayici, marketçi, lokantacı) arkadaşla sohbet ettik. En çok yakındıkları yetişmiş eleman yokluğu. Söyledikleri özet olarak şu: “Bilhassa T.C vatandaşı olan gençlerimiz yanlış bir hayat anlayışına sahipler. Liseyi bitirdikten sonra bir işe girip orada ihtisas yapmayı, para kazanmayı küçümsüyorlar. “İlla da üniversite” diyorlar. Üniversite okumayı sosyal statü elde etmenin şartı olarak görüyorlar. Böyle olunca da kalitesine ve hayattaki karşılığına bakmaksızın herhangi bir üniversitenin herhangi bir bölümüne gidip mezun olmayı hayatın vazgeçilmez şartı olarak görüyorlar. Orada geçirdikleri yıllar onlara bir meslek ve bir iş kazandırmadığı gibi hayatta karşılığı olmayan “ben üniversite bitirdim, her işi yapmam“ duygusuna kapılarak işsiz, güçsüz, parasız bir hayata mahkum oluyorlar. Bu durum onları karamsarlığa itiyor, kendilerine olan güvenin yıkılmasına sebep oluyor. Böylece gençlerimiz madden ve manen yıpratıcı bir hayatın zebunu oluyorlar. Halbuki gençlerimizin çoğunun yaşamak için hayalini kurduğu Avrupa’da böyle bir durum yok. Orada (genelde) üniversiteye giden gençler aynı zamanda çalışmak zorundalar. Onlar için üniversite “eğlenmek, daha özgür bir hayat yaşamak..” yeri değil bilakis mümkünse seçtiği bölüm ile ilgili işletmelerde, yoksa herhangi bir sektörde çalışarak kendi ayakları üzerinde durmak.
İTE ET ATA OT VERMEK GEREK
Allah insanları tıpkı tabiattaki diğer varlıklar gibi farklı farklı yaratmış. İnsanlar, ayrı görüş ve kabiliyetlere sahiptirler. Bu farklılık hem bedenen, hem zihnen, hem huy olarak vardır. Aynı babanın çocukları aynı annenin evlatları bile çok farklı duygulara düşüncelere ve görüşlere sahiptirler, aynen ağaçların, hayvanların, bitkileri (adları ortak olanların bile) birbirlerine benzemedikleri gibi. Konu ile ilgili Rahmetli M. Şevket Eyginin görüşleri çok dikkate değer. O bir yazısının girişinde şöyle demişti; “…Yük beygirine bol miktarda arpa, fındık, fıstık yedirseniz yine de yarış atı olamaz. Kavak ağacından mobilya, ev, kapı pencere yapılmaz. İnsanlar insan olmak bakımından adalet önünde eşittir ama ağaçları, kumaşları eşit değildir. İlköğretimden sonra, okutulmaması gereken gençlerini lisede ve üniversitede okutan bir toplum iflah olmaz, necat bulmaz, yükselmez. Almanya’dan ibret alalım…”
“… Bir ülkenin, bir devletin, bir milletin istikbali eğitime bağlıdır. Eğitim iyi ise gelecek parlaktır, eğitim kötü ise gelecek karanlıktır... Okulu okul yapan dört temel unsur şunlardır: Vasıflı öğretmen ve idareci kadrosu... Uygun ve üstün bir eğitim sistemi... Mükemmel ders kitapları... İstidatlı vasıflı, kumaşları kıymetli öğrenciler. Şu anda dünyada eğitim konusunda birinci olan iki ülke vardır: Singapur ve Finlandiya. Türkiye’nin bu iki ülkeden alacağı dersler vardır...”
Ülkemizde bir taraftan işverenler çalıştıracak eleman bulmazken öbür yandan değişik sebeplerle (iş beğenmeme, parayı az bulma , tembellik…) işsiz gençler mebzul ise bu çelişkiyi gidermek en başta yöneticilerimize düşer. Bu gerçekten sonra şu gerçeği de ıskalamamak gerek: Aile ve fertler de Allah’ın kendilerine verdiği aklı kullanarak, hayatın gerçeklerini iyi analiz ederek adım atmaları lazım. 'Atın önüne et, itin önüne ot koyarsak' ve bu çelişkiyi her gün yaşarken sadece siyasileri ve yöneticileri suçlarsak buradan bir sonuç elde edemeyiz. Bu ülkeye emekçi de lazım işveren de, kızılderili’de lazım şef de, işçi de lazım başçı da, ağa da lazım çoban da, usta da lazım çırak da…