DİĞER KATEGORİLER

Bende gördüğün sensin

Bende gördüğün sensin- Medine EKMEKÇİ- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6
Hayata herkes kendi penceresinden bakar. Baktığımız pencere hangi yöndeyse hayatın o yüzünü görürüz. Camlarımız kirliyse hayatı, baktıklarımızı biraz puslu görürüz. Temiz bir manzara görmek istiyorsak önce kendi penceremizi temizlememiz lazım. Başkalarını izlerken gördüklerimiz, kendi penceremizin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamadan önce zihin durumumuza bakmak iyi olacaktır. Zira bir insanın başkalarının kusurunu araştırması haram kılınmıştır. Hucurat Suresi 12. ayet-i kerimede "Birbirinizin kusurunu araştırmayın" buyrulur. İnsanoğlunun fıtratında kendi hata ve kusurlarını görmeyip örtmek varken, bir başkasının çok daha küçük bir kusurunu görmek ne yazık ki vardır. Peygamberimiz (S.A.V.) "Sizden biriniz kardeşinizin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki merteği unutur" buyurmuştur. İnsanların hata ve kusurlarını görmeye gözünü diken bir insanın, dönüp kendisinin kusurlarını görmesi nasıl beklenir? Oysa insan kendi nefsiyle boğuşur. İçine dönüp kendini yoklarsa başkasına bakmaya zaman kalmaz. Kendi kusurlarıyla uğraştığı için de kalbi huzurludur. Ama sürekli başkalarının eksiğiyle uğraşan kimsenin bir süre sonra kalbi körelir, farkında olmadan bedeni yorulur ve kendi ayıplarını terk etmek ona zor gelir. Bu sonrasında psikolojik rahatsızlıkları beraberinde getirir. Molla Camii'nin Baharistan adlı eserinde şöyle bir hikâye anlatılır; "Bir koyun sudan atlarken kuyruğu yukarı kalktı. Bunu gören keçi; 'Edep yerini gördüm' diye gülmeye başladı. Koyun geriye dönerek şu cevabı verdi; 'Hey insafsız! Ben yıllarca senin edep yerini apaçık gördüğüm halde ne gülerim ne de ayıplarım. Sen ömrümde bir defa beni böyle görmekle utandırmaya mı kalkıyorsun?” Neden hemen eleştiriyoruz, neden hemen yargılıyoruz? Sürekli eleştirme ve başkalarının kusurlarını görme davranışının altında aslında büyük bir benlik duygusu yatar. Kişi kendini ne kadar kusursuz görürse, karşındakini o kadar kusurlu görür. Kişi kendine ne kadar hayransa, karşısındakini o kadar hor görür. Elbette yaratılan her mahlûk en güzeldir. Buna başta kişinin kendisi dahildir ve elbette kendini sevmeyen, eleştiren bir insanın karşıdaki insanı da sevmesi ve ona hakkıyla değer vermesi beklenemez. Ancak bu kendini sevmek ve kendine tapmak arasında ince bir çizgi vardır. Kendini sevmek; aynı zamanda seni her türlü güzellikle yaratan Rabbi'ne şükretmekken, kendine tapmak; kendini tüm yaratılmışların içinde en üstün sıralamaya koymaktır ki bu yaratanın yaratma eylemini derecelere dökmektir. Bu da aciz olan insanın, "Hmm bunu güzel yaratmışsın, bak bu en güzeli, diğerlerini beğenmedim” diye konuşmasından farksızdır. Neden eleştirdiğimizin, başkalarını beğenmediğimizin cevabı bizde saklı, biz benlik kalemizi öyle yüksek duvarlı kurmuşuzdur ki, hiçbir güzellik o duvarları aşamaz. Bakışımız güzel olmadığı için güzeli göremeyiz. Durup bir düşünelim; bizim bakışlarımız ne kadar iyi niyetli? Bakışlarımız neleri görmeye odaklı? Bizler ne görüyorsak aslında iç dünyamızın da yansıması odur. İyi mi görüyoruz, iç dünyamız temiz demektir. Daima kötü mü görüyoruz, o zaman iç dünyamızda bir sorun var demektir. Ne olur içimizi bir gözden geçirelim. İç dünyamıza bir yolculuk yapalım. Dingin ve huzurlu bir ruhun hayatımıza saçtığı nurdan payımızı almak için neler mümkün?