DİĞER KATEGORİLER

BEDESTENDE BİR SEYYAR…

BEDESTENDE BİR SEYYAR…- Kerim ÇINAR- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6
  Şehirde Türk kültürüne ait ticaret mekânları tarih boyunca yer almıştır. Geleneksel Konya çarşısının, önemli mimari elemanları olan; bedesten, uzun çarşı, han ve Ulu Cami ilişkisi bu şehrin tarihi ticari mekân içerisinde görülmektedir. Bedesten dokusu mimari olarak ölçekli, sade ve fonksiyoneldir. 8-10 adet dükkânın sırt sırta bir araya gelerek yapı adalarının oluşturduğu sokakla olan ilişkileri, yayaya uygun oranları, saçak detayları ve malların sergilendiği tezgâhlarıyla geleneksel bir karaktere sahiptir. Çok işlevli olarak kullanılan tezgâh, saçak ve kepenklerin bulunduğu dükkânlar; Kenti anlamaya ve hissetmeye çalışanlar için önemli bir göstergedir. Kente ait bütün kadim değerler bedestende yer alır. Bedesten, bu anlam da önemli bir mekânsal öğedir. Toplumun tüm kesimleri tarafından kullanılan yarı kamusal mekandır. Mekânı biçimlendiren esas değer ise içteki eylemdir. Dışa dönük dükkanlarda satıcı ve alışveriş için gelen insanların buluştuğu sosyal ve ekonomik faaliyet dış mekânda, yani bütün yaşam sokakta geçer. Akademide okuduğumuz 1980’li yıllarda Makine Mühendisliği bölümünde okuyan dönem arkadaşım olan, Baykan aslen İzmirlidir. Hem okuyor hem de yaz aylarında ticari taksi şoförlüğü yaparak geçimini sağlıyordu. Yazın taksi şoförlüğünden kazandığı para ile Konya’da eğitimin hayatını sürdürmeye çalışıyordu. Baykan bir yaz günü İzmir’de şoförlük yaparken trafik kazası geçirir ve ayağının birisi alçıya alınır. O ayağından sakatlandığı için, yaz döneminde bir kazanç da elde edememiştir. Başka bir geliri de yoktur. Konya’ya eğitim için döndüğünde ise geçimini temin etmekte zorlanır. Baykan eğitimin hayatına devam edebilmek ve yaşamını sürdürebilmek için, öğretimden arta kalan vakitlerinde, bedestende bir seyyar olarak sünger kapı fitilleri ve lastik bantlar satmaya başlar. Bir kış günü akşam vakti bedestende koltuk değnekli, ayağı alçı içerisinde ve omuzunda lastik bantlar satarken karşılaştım. Baykan’ı o halde görünce önce şaşırdım ve duygulandım. Çünkü o arkadaşımdı ve bir üniversite öğrencisiydi, asıl zamanını öğrenimine harcaması gerekirken, olmayacak bir yerde ve başka bir konumdaydı. Baykan ise bütün varlığıyla hayatın içinde mücadeleye devam ediyordu. Bedesten tarihi ticari dokusuyla Konya’nın sosyal-ekonomik yaşamında önemli yeri olan sosyal bir alandır. Bu tarihi mekânda esnaf, seyyar satıcı ve alışveriş için gelen her türden insan iç içe yer alır. Öylesine bir mekân ki; kimin ne derdi var kiminin nasıl bir kaderi var kimse bilmez. Günün alışveriş telaşı içerisinde her türden insan bir yerden bir yere koşturur durur. Onlardan biri arkadaşım Baykan da bedestende bir seyyar olmuştur. Baykan onca zorluğun üstesinden gelerek Makine Mühendisliği bölümünü dereceyle bitirdi ve İzmir’e döndü. Baykan memleketine döndükten sonra artık bir makine mühendisi olarak kendi mesleğine uygun bir iş yapmak istemiştir. Bunu da başarır. İzmir Bornova çimento fabrikasında başmühendis olarak göreve başlamıştır. Seneler sonra, akademi yıllarından arkadaşım Baykan’ı İzmir’de tekrar görme fırsatı buldum. Birlikte okul yıllarımızı ve o zor kış günlerinde bedestendeki seyyarlık günleri hatırladık. Biraz güldük biraz hüzünlendik. O dönemlerde çektiği sıkıntılar hatıralarda hüzünlü bir anı olarak kalmıştı. Anladık ki, o geçmez sanılan zor günler geçmiş ve bir anı olarak hatıralarda çoktan yerini almıştı. Baykan, İzmir’de artık kendine uygun bir yaşam sürmekte ve kendi evinde çocuklarıyla beraber huzurlu başarılı bir iş insanı olarak hayatını devam ettirmekteydi. Makine mühendisi olabilmek için yokluklar içerisinde kendi çabasıyla hayatını kazandığı ve kıt kanaat geçimini sağlayarak Konya’da hem çalışmış hem okumuş biriydi. Ancak feleğin oyunu bitmemişti. Kul kurar, kader güler derler ya Baykan da amansız bir hastalığa yakalanmış ve bu hastalık sonrası genç mühendisin kalbi artık dayanamamıştı. Akademi yıllarında okuduğumuz o dönemde varlık içinde yokluk, her yaşamdan her yaştan insanın yaşayabileceği olası ihtimaldir. O dönemin şartları zor da olsa üniversite okumak her gencin hayali olmuştur. Bu hayale ulaşabilmek için genç yaşlarda geleceğini hazırlayabilmek için bizler çalışmaktan hiç bıkmadık ve kaçmadık. Çünkü çalışmak, bizim için bir güven ve gurur kaynağıydı. Bedestende bir seyyar olmak utanılacak bir şey değildi. Aksine okurken çalışmak, bir insanı o denli olgunlaştırıyordu. Kısacası, insanı olgunlaştıran yaşı değil yaşadıklarıdır. “Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar…” E. Ross Herkesin hikayesi ve yaşadıkları bambaşka olsa da hepimizin ortak özelliği geçici olmaktır. Ne dertler kalıcı ne de acılar. Hayat bize bazen türlü oyunlar oynayıp, feleğin çemberinden pek çok kez geçirse de yılmadan yaşamak için mücadele etmeliyiz. Hepsi zamanı gelince hatıralar arasında yerini alacaktır. Kimi az ömrüne çok şey sığdırır, kimi çok ömrüne az… kimi derin ve anlamlı yaşar…, kimi sığ yaşar…, kimi ise yaşar yaşamaz…! “Daha derin bir kişiye dönüşmüş olmak, acı çekmiş olan kişilerin ayrıcalığıdır…” Oscar Wilde Önemli olan ne kadar uzun yaşadığın değildir…! Ne için, nasıl yaşadığın, nasıl bilindiğin ve nasıl bir iz bıraktığındır. Mehmet Akif’in dediği gibi; “Derinliği yoksa hayatın, ne çıkar uzunluğundan…?” Saygılarımla.