AŞK’IN GÜNÜNDE AŞK’A YOLCULUK- Medine EKMEKCİ- Yeni Meram Gazetesi
Kıymetli dostlar, dün dünyanın pek çok yerinde 14 Şubat sevgililer günü kutlandı. 14 Şubat, kökenleri antik Roma’ya kadar uzanan bir gelenektir. Bu günde insanlar sevdiklerine hediyeler alır, romantik yemeklere çıkar ve aşklarını ifade ederler. Ancak bu günün ardında yatan tarih ve mitoloji, modern kutlamaların ötesine uzanır. Topluma ikiye ayıran bugünün geçmişine biraz bakalım istiyorum..
Sevgililer Günü’nün kökenleri hakkında birkaç farklı teori bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı, Roma İmparatorluğu döneminde, İmparator Claudius’un askerlerin evlenmesini yasaklamasıyla ilgilidir. İmparator, evli askerlerin savaşma isteğinin azalacağına inanıyordu. Ancak Aziz Valentine adında bir rahip, bu yasağa karşı çıkarak gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Bu nedenle 14 Şubat’ta idam edildi ve ölümünden sonra aziz ilan edildi. Sevgililer Günü de onun anısına kutlanmaya başlandı.
Sevgililer Günü, aynı zamanda günümüzde büyük bir ekonomik etkinlik haline gelmiştir. Çiçekçiler, çikolatacılar, restoranlar ve hediyelik eşya satan mağazalar bu dönemde büyük gelir elde ederler. Sevgililer Günü’nün ticari bir etkinlik haline gelmesi, bazı eleştirilere de yol açmaktadır.. Aşk gibi kutsal bir kavram senenin bir gününe hapsedilemeyecek kadar büyüktür.. Peki gerçek aşk nedir?
Kainatın “aşktan” yaratıldığını söylerler büyükler. Tasavvuf felsefesinde gerçek aşk, Allah’a ve Peygamber’e duyulan aşktır. Bu aşk, bütün varlıkları kapsayan, koşulsuz ve karşılıksız bir sevgidir. Sevgililer Günü’nde kutlanan aşk ise, dünyevi ve geçici bir sevgidir. Ancak bu, dünyevi aşkın değersiz olduğu anlamına gelmez. Önemli olan, her türlü sevginin kaynağının Allah olduğunu ve gerçek aşkın, O’na duyulan aşkın bir yansıması olduğunu unutmamaktır.
Mevlana Celalettin Rumi’nin dediği gibi: “Aşk, bir neydir, nefes verir canlara. Aşk, bir sestir, yükselir semalara.” Bu sözler, aşkın sadece dünyevi bir duygu olmadığını, aynı zamanda ilahi bir anlamı olduğunu ifade eder.
Tasavvuf felsefesinde gerçek aşk, Allah’a duyulan aşktır. Bu aşk, bütün varlıkları kapsayan, koşulsuz ve karşılıksız bir sevgidir. Yunus Emre’nin dediği gibi, “Aşkın aldı benden beni, ne gerek bana seni.” Bu sözler, aşkın insanı kendinden geçirdiğini, Allah’a ulaştıran bir yol olduğunu ifade eder. Allah’a duyulan aşk, O’nun yarattığı her şeye sevgiyle bakmayı, bütün insanlara karşı şefkatli olmayı gerektirir. Çünkü her insan, Allah’ın bir tecellisidir ve O’nun sevgisini taşır. Bu bakış açısı çok ulvidir. Erişmek için de sanırım çok fırın ekmek yememiz gerekiyor.. Yine de karınca misali bu yolda olmak da özeldir. Rabbim yolumuzu yolculuğumuzu mübarek kılsın. Kendi rızasına uygun hakkı hakikati bilip, aşkı yaşayan kullarından eylesin.