ARZ-I HALİMİZ-Behçet BÜYÜKGÖKMEN-Yeni Meram Gazetesi
Ağır bedenini yorgun bacakları taşıyamıyordu. Derin kederi yüzüne yansımış, ağlamaya ramak kalmışçasına gözleri buğulanmıştı. Hava kurşun gibi ağır, tam tepede güneş intikam alır gibi ateş püskürüyordu. Kendimi dostun mekanına atmalıyım diye düşündü. Yorgun bacakları ağır bedenini adeta son bir çabayla sürüklercesine taşımaya çalıştı. Büyük kanatlı ahşap kapıdan yavaşça geçti. Tarihi Taş Bina dışarıdaki kavurucu sıcağa rağmen insanı olağanüstü rahatlatan bir serinliğe sahipti. Yüzüne çarpan ilk serinlik dalgasıyla derin bir oh çekti. Serinlikle birlikte dostuyla yapacağı sohbetin ruhuna çok iyi geleceğini düşündü ve öyle ki bu düşünce bile oldukça rahatlamasına yetti. Dostu eyvanında onu bekliyordu. İçinden taşan bir muhabbetle selam verdi, müsafaha yaptı.
*
Hal hatır bile sormadan kendi halini anlatmak için Fuzuli'den mısralar seçti.
Öyle sermestim ki idrak etmezem dünya nedir?
Ben kimim, saki olan kim, mey sehba nedir?
Diye söze girdi.. Karmakarışık ruh ve zihin dünyasını en iyi bu satırlarla anlatabileceğini düşünüyordu. Düşüncesinin doğruluğunu test etmek istercesine dostunun yüzüne baktı.
*
Dostu hafifçe bir tebessüm etti. Aynı şiirin bir başka kıtasıyla cevap verdi.
Hikmet'i dünya vu mafiha bilen arif değil
Arif oldur bilmeye dünya vü mafiha nedir
Senin derdin bilmeye çalışmak oysa irfan hiçlik makamında olmaktır demiş oluyordu.
*
Beklemediği yerden darbe almış gibi oldu. Adeta kontra yumruk yemiş boksör gibi hissetti. Sendeledi. Az daha düşüp nakavt olacaktı.
Son bir gayretle kendini topladı. Dilinden inlercesine başka mısralar dökülüyordu. Bu belki de sevki tabi idi. Yani gayr-ı iradi olmalıydı.
*
Tükendi nakdi ömrüm dilde sermayem olan bir ah kaldı
Derunum derdini Lokman'a gösterdim. Dedi eyvah!!
Bu derdin def'üne çare hakiki bir ilah kaldı.
*
Derin bir çaresizlik hissi içindeydi. Geçip giden ömrü gözlerinin önüne gelmişti..
Buraya gelirken yüzüne yerleşmiş olan keder yeniden belirgin haline gelmişti.
Dostu onun bu kederli halini görünce, kederlenmemesi gerektiğini anlatmak için "Üzülme bak derdin def'üne hakiki çare nerde anladın". dedi.
Buna rağmen dostun tesellisi kar etmiyordu. Yüzündeki keder kalbine büyük bir hicran olarak yansıdı. Neredeyse vücut azalarının bütün kontrolünü kaybetmiş gibiydi. Gözlerinden yağmur gibi yaşlar akarken dudaklarının arasından belli belirsiz şu mısralar döküldü.
*
Kamu bimarına canan deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman, beni bimarı sanmaz mı?
*
Başı yana düştü, olduğu yere yığıldı. Dostu nabzına baktı. Bayılmıştı…