DİĞER KATEGORİLER

ALİYA İZZET VE İSLAM BİRLİĞİ FİKRİ

ALİYA İZZET VE İSLAM BİRLİĞİ FİKRİ-ADEM ESEN- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Geçen hafta Aliya İzzet Begovic’le ilgili birkaç hatıra ve İslam Deklarasyonu üzerinde durmuştuk. Aliya’nın bu Deklarasyon içinde ele aldığı İslam Birliği (Panislamizm) dikkat çekicidir.

Aliya şöyle der: “İslam Birliği yani Panislamizm konusunda Müslüman halkları ilelebet alçak bir konuma düşüren, mahkum eden ve hiçbir girişime ve umuda yer bırakmayan realizmi yerine ki bu realizm egemen güçlere itibar etmekten kaynaklanan ve efendilerin efendi, ırgatların da ırgat olması sağlayan bir düşüncedir”. Buna karşılık tarihi sadece daimi değişimin değil aynı zamanda imkansız ve beklenmeyen şeylerin aralıksız meydana gelişinin hikayesi olarak görür. Hatta ona göre döneminin realitesinin tersini oluşturan hemen her şey bundan 50 yıl önce imkansız görünüyordu. (s.77)

Realizmi de ikiye ayırır: “bizlerdeki” diğeri zayıf ve ruhsuz insanlardaki…

O dünyanın her yerinde yaygın halk hareketi olarak ırkçılığın üzerinde de durur. “İslam Birliği fikri her zaman Müslümanların kalbinden kaynak bulmuş, ırkçılık ise her zaman ithal edilen bir mal olmuştur. Müslüman halkların ırkçılık “yetenekleri” yoktur. (s. 81)

Aliya 1969'da yazdığı deklarasyonda Çin’e dikkat çeker ve der ki: Çin gelişmişlik bakımından Fransa ve İngiltere'nin açık ara gerisindedir. Lakin devasa insan yoğunluğu ve kaynakları sayesinde halihazırdaki yarışta kesin bir üstünlük sergilemektedir. Bu durum büyük lakin gelişmemiş Müslüman dünyası için bir fırsat teşhir etmektedir. (s.82) Tarih, Aliya’yı haklı çıkarmıştır.

Aliya Müslüman dünya içinde alternatifi kesin ortaya koyar; ya diğer Müslüman ülkelerle birlikte tesis ederek kalkınma ve kudretini garanti altına alarak her türlü problemle yüzleşebilmek ya da her geçen gün daha da geri kalarak zengin yabancılara bağlı hale gelmek. İçinde bulunduğumuz tarihi an bu birliğe yeni bir boyut kazandırıyor. Bu birlik artık sadece idealistler ve basiretlerinin güzel temennileri değil, günümüz dünyasında bir gereklilik ve ihtiyaç itibarını muhafazanın bir şartı ve mevcudiyetini sürdürebilmenin kaidesi haline gelmiştir. Her ne sebeple ya da saikle olursa olsun hali hazırdaki parçalanmışlık halini destekleyenler pratikte düşmanın tarafında yer almaktadırlar. Müslüman kitlelerin İslam Birliği yönündeki içgüleri tarihi vaziyetin emri vakileriyle muazzam bir tutarlılık içerisindedir. Irkçılık tesiri altındaki ilericiler bu durumda da bir şey göremezler. (s.83)

Aliya Hristiyanlarla iş birliği konusunda da onların arzu etmeleri halinde tüm insanların iyiliği için gelecek iki büyük dinin karşılıklı anlayışı ve işbirliğine örnek teşkil edebileceğini ifade eder. Asırlar boyunca Hristiyanlarla Yahudilerle birlikte yaşadık ve kültür oluşturduk öyle bazı durumlarda bu kültürel unsurların hangilerinin İslami hangilerini Musevi olduğunu kesin olarak ayırt etmek mümkün olmaz, demektir. Diğer taraftan Filistin konusuna temas eder ve “Filistinli kardeşlerimizin en temel haklarını riske atacak her türlü pazarlık ve taviz ihanet kabilindendir ve dünyamızı üstüne kurduğumuz ahlaki sistemimizin yıkımına sebep olabilir demektir”. Burada Hristiyanlara ve Musevilere karşı politikasını da Kur'an-ı Kerim'in 29/45, 2/136 5 47-49 ayetlerinden pratik sonuçlar çıkarır.

İslami yeniden doğuşun İslam'a aidiyetini tesadüfün sonucu değil bir program ve yükümlü kabul eden her Müslümanın vizyonu bir kenara atamayacağını, bu vizyonu gerçekleştirmek zorunda olduğunu belirten Aliya, İslam dünyasının tek çıkışının kendi maddi ve manevi kaynaklarını kullanmak olduğunu ifade ediyor. İslam dünyasının diri olduğunu, potansiyel güç olan hislerin aktif hale dönüştürülmesini ve halkın muvafakatlerini belirtiyor.

Bu deklarasyon 1969 yılında sosyalist, ateizme yakın görüşlü bir siyasi yönetim altında azınlık olarak yaşamış bir ortamda yazılmıştır. O dönemde birçok Müslüman ülke yeni bağımsızlığını kazanmıştı. Haliyle İslam ülkelerini bir araya getirmek hayaldi. Yıllar geçti: Bosna-Hersek’te Müslümanlara karşı soykırım oldu, ancak Müslümanlar onurlu bir savaşla kimliklerini kazandılar, Aliya ilk devlet başkanı oldu.

Müslüman ülkeler, devletler eskiye göre daha fazla güçlendi. İslam ülkeleri arasında bölgesel ve genel teşkilatlar kuruldu, İslam İşbirliği Teşkilatı bunun örneği, G-8 ülkeleri kuruldu. Sovyetler yıkıldı, Türk devletleri hürriyetlerine kavuştu, hatta Türk Devletler Topluluğu kuruldu. Sosyalizm zayıfladı, kapitalizmin, sömürgeci Batının karşısında tek İslam düşüncesi kaldı. Zayıflıklara, sıkıntılara ve olumsuzluklara rağmen İslam dünyası kaynaklarını yüz yıl öncesine göre daha iyi kullanıyor. Alya’nın belirttiği gibi, İslam Birliğini daha fonksiyonel hale getirmek için stratejiler geliştirmek başarıya gitmek için çok önemlidir.