ALÂEDDİN TEPESİ…-Kerim ÇINAR- Yeni Meram Gazetesi
Adını Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı Alâeddin Keykubad’dan alan Alâeddin Tepesi, Konya’nın merkezinde yer alan, 450 x 350 metre boyunda, 20 metre yüksekliğinde oval bir tepedir. Tarih öncesi yerleşim yerlerinden biri olan ve binlerce yıllık bir höyük olduğu bilinen Alâeddin Tepesi; tarihi geçmişi, üzerindeki tarihi değerleri ve bitki örtüsü ile Konya’yı diğer şehirlerden ayıran önemli birçok özelliğe sahiptir.
Alâeddin Tepesi türlü efsanelere de konu olmuştur. Alaeddin-Mevlâna arasındaki akstaki kazılarda temellere ve tünellere rastlanır. Alâeddin caminin altındaki tünelde yıllardır kapalı olan kapının, bu gizli geçidin kapısı olduğuna dair bir rivayet vardır. Dönemin Konya valisi Ferit Paşa, Çayır bağından 22 km uzaklıktan künklerle tatlı su getirmiştir. Bu su için Alaeddin Tepesinde, Alaeddin Camii altına bir su deposu oluşturulmuştur. Bu depodan su, şehirdeki sokak çeşmelerine dağıtılmıştır. Konya en büyük hizmetleri Avlonyalı Ferit Paşa döneminde görmüştür. Vali daha sonra da 2. Murad’a Sadrazam olmuştur.
Günümüzde yapılan kazılarda da ortaya çıkan iç kale sur duvarları, tepenin eteğini çevrelemektedir. Tepe; üzerinde bulunan köşk, saray, cami ve yıkılmış kilisesine kadar birçok tarihi değeri üzerinde barındırmaktadır. Bugün tepeyi çevreleyen sille taşı istinat duvarı ise sonradan yapılmıştır.
Tarihi değerinin yanı sıra tepe, yakın zamana kadar kentin en canlı sosyalleşme ve toplanma merkezlerinden biri olmuştur. Bugün de kısmen olduğu gibi üzerini kaplayan ağaç ve bitki örtüsü kent insanının nefes aldığı, kaynaştığı ve buluştuğu yerlerden biri idi. Tepe özelliğinin olmasından dolayı, kışın kar yağdığında çocukların buz üzerinde kaydığı eğlence merkezine haline gelmişti. Konya’nın en yüksek noktası olması nedeniyle, tepe üzerinde yer alan aile çay bahçesinde ve yeşil alan üzerine oturduğunuzda kenti adeta kuş bakışı seyredebilme imkânı sunmakta idi.
Ancak tepe çevresine sonradan dolanan tramvay ağı, tepenin kent ile ilişkisini kesmiştir. Tramvayın ilk yapıldığı dönemde tepeye vereceği zarardan dolayı Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından yapımı durdurulmuş, konu idari mahkemelere taşınmasına rağmen neticede yapımı tamamlanmıştır.
Tramvay raylarından gelen titreşim, tepe üzerindeki yapılara zarar vererek, Alâeddin Camiindeki duvarlarda büyük çatlaklara ve ayrılmalara neden olmuş, binayı tehdit ederek risk oluşturmuştur. O dönemde üniversite tarafından bilirkişi olarak görevlendirildiğimizde tarafımızca yapılan araştırmalar neticesinde tramvayın oluşturduğu titreşimin ve drenaj kuyularının kapatılmasının verdiği zararlar tespit edilmiştir.
Sorunun çözümü için geliştirilen koruma-geliştirme projeleri doğrultusunda, Alâeddin Cami beden duvarları açığa çıkarılıp fore kazıklar ve temelde bağ kirişleri ile yeni bir temel güçlendirmesi yapılarak caminin duvarlarının ayrılmasına engel olunmuştur. Koruma amaçlı yapılan bu tür onarımlar ile tarihi eserler için şimdilik bir önlem alınmış oluyor.
Tramvayın tepeyi sarıp sarmalaması, şehirle tepe arasındaki yaya ve araç bağlantısını kesmesi ve tepeye çıkışın ulaşılamaz hale getirilmesi hem doğanın hem tarihin değersizleştirilmesine neden olmuştur. Yalnızca iki noktadan yaya, bir noktadan araç bağlantısı kalmıştır. Bu durum tepenin çevreyle ilişkisini fiziksel ve sosyolojik olarak kopararak yalnızlaştırmıştır.
Alâeddin Tepesi; yakın zamana kadar üzerindeki çay bahçesinde oturulan, Torans düğün salonunda nikah, düğün yapılan, toplumsal ortak faaliyetlerin sürdürüldüğü bir mekanken, bugün tercih edilmez hale gelmiş, âtıl durumda kalmıştır. Aynı şekilde Cami ve çevresi de kullanılamaz hale gelmiştir. Tepe, üzerindeki peyzaj düzenlemesi ve askeriyeye ait binaların yıkılmasıyla boşaltılarak ıssız bir tepeye dönüşmüştür. Kışın kar yağdığında her yerinden çocukların kaydığı hayat dolu tepe, bugünlerde sokak serserileri, kaçkın ve aylak kimselerin işgal ettiği çöküntü yer konumuna gelmiştir.
Tarihi değeriyle, üzerindeki şemsiye biçimindeki kabuğuyla Konya’nın ikonu haline gelen köşk ve üzerindeki kabuk, restorasyon amaçlı uygulamalara tabi tutulmuştur. Yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan saray ve çevresindeki temel izleri, öngörülen projeye uygun tamamlanamayınca brandalarla kapatılarak kaderine terkedilmiştir. Köşk ise, yıkılan duvarlarının ve üst katlarının sözde tamamlaması düşüncesiyle yapılan yapay eklentilerle ne olduğu da tam anlaşılamayan başka bir ironiye dönüşmüştür. Toplumsal ortak tarihi-kültürel değerler kaybolmuş ve kent hafızası insanların belleğinden silinmiştir.
Bilginin en büyük düşmanı bilgisizlik değildir. Bildiğini zannetmektir… Stephen Hawking
Kısacası yalınlaşan Alâeddin tepesi, uzaktan seyredilen, sadece anılarda izi kalan, geçmişte yaşanmışlıkları artık bugün barındırmayan bir alana dönüşmüştür. Alâeddin Tepesi yalnız, kimsesiz ve ıssız kalmıştır. Şehir sakinleri ise bu değişimleri çok da anlamlandıramamıştır, uzaktan çaresiz seyretmekle kalmıştır.
Peki, tarihi-kültürel mirasın izlerini geleceğe taşımak nasıl olmalıdır?
Her dönem kendine özgü mimari özellikleri taşır. Kültürel bilgi birikimi, ilim ve teknoloji sayesinde özgün olan kalıntıları açığa çıkarmak ve aslına uygun olarak korumak gerekir. Aslına uygun olmayan her müdahale tarihi esere zarar verir. Ayrıca, kentsel tasarımlarda toplumun duygu ve düşüncelerini almak, kent kültürüne ve hafızasına da saygı duymak gerekir.
Mimar Turgut Cansever’in dediği gibi; İnsanın dünyadaki esas vazifesi dünyayı güzelleştirmektir.”
Selamlarımla…