Akil, dürüstlük ve siyaset!-Rıdvan Bülbül-Yeni Meram Gazetesi
İktidar, iktidara düşkün olmayan ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir. Platon (Eflatun)
***
Derler ki; üç şey bir arada olmaz, bunlar;
Akıl, dürüstlük ve siyaset.
Akıllı ve dürüst bir insan siyasetçi olmazmış.
Akıllı bir siyasetçi, muvaffak olmak için dürüst olamazmış. Dürüst bir siyasetçi, akıllı olarak kabul edilmezmiş.
...
Siyaseti değişen koşullarda çoğu kez yanlış anladığımız ve algıladığımız kanısındayız.
Siyasetin özgürlük ve demokrasinin merkezini oluşturduğu sorunları çözüm yollarının hep bu merkezden geçmesi gerektiği gerçeğini göz ardı
ediyoruz. Buna karşın siyasal alanlarda daha çok kavga ve karalamayı yeğliyor, ulusal mutabakatı kuramıyor, ayrılık tohumlarını filizlendiriyoruz.
“Siyasette, zorunlu olmayan faydalı değildir; faydalı olmayan da zarar verir.” ilkesinden uzak duruyor, bir tür kayıkçı kavgasını sürdürüyoruz.
“ En politique, ce qui n'est pas nécessaire, n'est pas utile; ce qui n'est pas utile, est nuisible.”
...
Kaşıkçı kavgasının öyküsü de şöyle;
Haydarpaşa-Kadıköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri yüzünden öyle kapışırlarmış ki, görenler şimdi birbirlerinin boğazına sarılacak ya da denize atıp boğacak derlermiş. Ancak sonuç böyle olmaz kayıkçılar bağırdıklarıyla, seyredenler de umduklarıyla kalırlarmış.
....
Teoride ve pratikte kimi zaman “politika” kimi durumlarda da “siyaset” sözcüğünü kullanırız. İki sözcüğün anlamı aynı da olsa kökenleri değişiktir; siyaset (Arapça) politika(Yunanca).
Yunanca politika; ünlü düşünür Aristo’nun kullandığı biçimiyle, şehirde(kent) başka bir deyişle “polis”te yönetim açısından olup bitenler anlamına geliyor.
Arapça siyaset ise; at terbiyesi demektir, bu bağlamda seyis ve siyaset sözcükleri akrabadır. Eski Yunan uygarlığını da yansıttığı için politika doğrultusunda Batı’da sorunlar diyalogla, Doğu kökenli siyaset genelde ağız dalaşı( polemik) ve kavgalarla çözüme kavuşturuluyor.
Eflatun döneminden bu yana demokrasi üzerine öyle çok şey söylenmiş, tartışılmış ki insan bunları anımsayınca şaşırıp kalıyor.
...
Bilim nedir, politika nedir?
"Bilim", doğada kendiliğinden sürüp giden çeşitli olayların gözlenmesiyle; o olaylardaki "neden -sonuç" ilişkisini saptayarak, onların bağlı olduğu yasaları insan iradesi altına alma ve bu sayede insan hayatını kolaylaştırmaya uğraşma çabasıdır. Örneğin suyun 100 derece sıcaklıkta buhar olmaya, "0" derecede de buz tutup katılaşmaya başladığını saptamak gibi...
Bir de buharın, sıkıştırıldığında baş edilmez gücünü keşfedince. Bir zamanlar yelken ve küreklerle giden teknelerin, buhar gücüyle dönmeye başlayan pervaneleri ve artan hızları..
Politika ise, yönetilen kitleleri iktidarlara bağlı tutabilmek için kullanılan yöntemlerdir, bunlar "güzel vaatleri" de içerir, kitlelerin gururunu okşamayı da; ortak güvence ortamını bozmaya kalkanlarla, ortak koşullanmaya ters düşenleri cezalandırmayı da. Bilim ve politikanın ikiz kardeşler örneği gibi el ele tutuştuğu ülkelerde insanların refah güvenceleri adeta şaha kalkar. Politikanın bilimselliğe, doğa yasalarıyla, insan beyninin buluşmasına uzak durduğu, boş verdiği bölge ve ülkelerde çağın gerisinde kalınır onlar ve biz ayrımları yapmaya başlanır.
...
■ "Politika" yönetilen kitleleri iktidarlara bağlı tutmak için kullanılan yöntemlerdir. Bunlar "güzel vaatleri" kitlelerin gururunu okşamayı içerir, ortak bir güvence ortamını bozmaya kalkanlarla, ortak bir koşullanmaya ters düşenleri cezalandırmayı da öngörür.
ABD demokrasisinin kurucularından John Adams, Thomas Jefferson’a 19 Mayıs 1921’de yazdığı mektupta diyor ki;
“Özgür devlet öyle komplike bir makinedir ki onun zembereklerinin, çarklarının, ağırlıklarının güzel ve tam uyum içerisine sokulmasını çağımızın artistleri iyi anlayamadılar ama halk onlardan da daha az anladı.”
■ 300 yıl önce yaşamış Alexander Pope’dan da bir cümle; “ Siyasal bir parti, birkaç kişinin çıkarı için; çoğunluk olanların aklını yemesidir.”
...
Çağdaşlaşma hareketleri 200 yıl önce, III. Selim zamanında başlatılmak istendi. Kabakçı Mustafa ayaklanmasıyla hemen önü kesildi, Batı’nın da etkisiyle bir türlü durdurulamadı da ne oldu?
Sultan II. Mahmut 140 bin kişilik Yeniçeri ordusunu ortadan kaldırdı; bu olay ünlü “vak’a-i Hayriye- hayırlı vaka” gelişmesiydi. Buna karşın Sultan Abdülmecit de, “Tanzimat Fermanı” ile; yeni bir düzene geçildiğini ilan etti.
...
Oğlunun mesleği hakkında endişelenen baba, odasına bir elma, 10 YTL para ve Anayasa kitapçığı koyarak bir köşeye saklanmış. Eğer oğlu elmayı alırsa çiftçi; parayı alırsa tüccar ya da finansçı, Anayasa kitapçığını alırsa hukukçu olacaktır.
Çocuk eve gelir ve odasına gider. Babası oğlunun hareketlerini izlemektedir. Çocuk öncelikle masanın üzerindeki parayı alır cebine atar, arkasından elmayı alır, yemeye başlar, en son Anayasa kitapçığına bakarak sayfalarını karıştırıp bir köşeye fırlatır.
Baba kararı vermiştir, oğlu politikacı olacaktır.
...
Dış politikada başarı
■ İsmet Paşa'nın dış politikayla ilgili, ilginç bir değerlendirmesi vardır. Bir panel öncesinde; "iyi dış politika yürütmek için" demişti, "iki unsur gerekir. Bunlardan biri, iyi sağlam ekonomi; öbürü de, iyi yetişmiş bir diplomat kadrosu".
...
İsmet Paşa’dan bir saptama;
- Hiç kadromuz yoktu, demişti; Ankara Garına gider, trenden kravatlı inenleri Hariciye’ye memur yapardık.
..
Bir Basın Mensubu soruyor;
- Sayın Churchill size dünyanın en zeki politikacısı diyorlar siz ne diyeceksiniz?
Winston Churchill yanıt veriyor;
- Hayırdır, İsmet Paşa öldü mü?
...
İsmet Paşanın oğlu Erdal İnönü, seçim mitingi için Rize'ye gitmişti. Kürsüde konuşan ince zayıf uzun boylu İnönü'yü gören Temel sorar;
- Habu konuşan adam da kimdur?
Derler ki;
- İsmet İnönü'nün oğlu Erdal'dır!
Temel konuşur
- Uy desene Paşanun çok günahını almışuz. Rahmetli II. Dünya Savaşı yıllarında bizleri aç bırakmıştı. Oysa ne kadar adaletli davranmuş, kendi uşağını da aç bırakarak ne hale getirmiş!
....
Dört kişi toplanmış, en eski mesleğin hangisini olduğunu tartışıyorlarmış. Doktor; “Benim mesleğim bütün mesleklerden daha önce vardı. Havva anamızın, Âdem babamızdan çıkarılan göğüs kemiğinden yaratılmış olması, tıbbi bir operasyon da sayılmaz mı?
Mimar; “Hayır, önce dünyayı inşa etmek gerekiyordu. Bu da bir mimarlık işiydi. “
Düşünür, “Hepiniz yanılıyorsunuz, dünyayı inşa etmeden önce, “kaos” hakkında fikir sahibi olmak gerekiyordu; bu bir “düşünce” işleviydi; yani filozofluk erdemidir” deyince Politikacı da lafı gediğine oturtmuş;
“Öyle mi, “kaos”u kim yaratmıştı önce?”
...