DİĞER KATEGORİLER

‘GİTTÜ HAYATUNUN’ DÖRTTE DÖRDÜ!

‘GİTTÜ HAYATUNUN’ DÖRTTE DÖRDÜ!- Muhammet GÜMÜŞ- Yeni Meram Gazetesi

İSLAM OYUNLARI 6

Hızla akan zamanın içinde hayatımızı şekillendirmek ve bir ayara getirmek için verdiğimiz o kadar çok mücadele var ki, kimi zaman bu uğraşın içinde neyi nasıl yaptığımızın dahi farkına varamıyoruz.
Hayat mücadelesi diye ifade ettiğimiz yaşamın içinde kendimizi hep bir ve birkaç noktaya adayarak sürdürüyoruz yaşantımızı.
Birçok değerimizi de bu nedenle hep geri plana itiyoruz haliyle.
Ancak yaptığımız işin önemi değeri kendimizi o kadar çok etki altına alıyor ki çoğu zaman çevremizdekilerin yaptıkları işin değersizliğini dahi sorgulayabiliyoruz.
Her işin kendine göre zorluğu kolaylığı var elbet ve her yapılan iş kendince değerlidir şüphesiz. Ancak bazen öyle durumlara şahit oluyorum ki şaşırmamak elde olmuyor.
Meslek ne olursa olsun kişi sanki sadece kendi yaptığı değerliymiş karşısındaki işler değersizmiş gibi havalara girmesi ve bunu karşıya o denli yansıtması insanı gerçekten rahatsız ediyor.
Hayatımızın idamesi için her sektörün mutlaka önemi var ancak bazıları vazgeçilmezlerimizdendir. Mesela sağlık, gıda, enerji gibi sektörler varlığımızın sürmesi içinde gerekliliği çok fazla olanların başında geliyor.
O nedenle hiçbir işi ve bilgiyi küçümsememek değer vermek gerekiyor. Bizim bilgimiz bir başkasının bilgisizliği olabilir ancak onun bilgisinin de bizim bilgisizliğimiz olduğunu unutmamak gerekiyor.
Bu doğrultuda bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.
“Geçmiş vakitlerin birinde profesörün biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:
Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?
Garşuya bir liraya geçürüm efendü.
Profesör, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.
Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?
Yok, ağam güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!
Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatın dörtte biri!
Bir müddet gittikten sonra dil profesörü tekrar sorar:
Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!
Yok beğim! Onu da bilmem! Dedim ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!
Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!
Bir müddet daha yol aldıktan sonra profesör, tekrar sorar:
Sakın fizik ve kimya okumadım deme!
Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!
İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın? diye çıkışır profesör
Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Profesöre sorar:
Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?
Dil profesörü, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:
Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.
Bu kez sandalcı profesöre bakarak ‘Aha! N’apcan şimdi! gittü hayatunun dörtte dördü!’ der.”
Buradan anlayacağımız en önemli mesaj da şüphesiz “Bildikleriyle övünen insan, bilmediklerinden dolayı dövünmeyi de hak eder” olacaktır.
Kalın sağlıcakla.